Hoşbeş

bir zeval düşkünü olarak biliniz beni!
beni hanenize bağlayıp asın: yeri geldiğinde çarpılayıp kapımı, dilime nüktedan bir hüzme basın!



14 Haziran 2011 Salı

izleme

ne kadar az peşime takılan hece ve sayısını unuttuğum hayaller! aza kanaat etmeli diyorsun bazen, yoksa o da gidecektir elinden. sanırım unutuyorum ben kelimeleri veya anlamlarını en azından. anlasam acaba nereye çıkarır beni bunca ölü hayal ve onları tanımlayan cümleler?
sorularca seni düşünüyorum: şimdi ellerini ve bileklerini doğramak için mesela hangi adımını önce atmışsındır diye bakıyorum albümlere! koca memeli kadınlardan, hatta onlardan değil de kelimelerinden korkuyordun oysa sen. biliyorum önce sağ ayak, sünnettir zira...
korkarak bir hayal bıraktım gözlerimden mümbit topraklarına, korkarak ha! ne çıkar ne biter bilemem ama buyur işte binlerce hece dua niyetine: bırak artık beni; kendi yoksunluklarımın bir köşesine, terk edilen bir yeni doğan gibi cesaretle ve çokça çığlık atmadan ve hatta hiç konuşmadan, kokuşmadan, utanmadan ve korkmadan, beni bırak! öylesi kelimelerin aşığıyım ben, sokak ortalarında boğazdan kusulan yarım yamalak!

6 Haziran 2011 Pazartesi

Sorun bağlamlı lar

işte diyorsun, kendi kendine yapıp ettiklerin çorak bir tarlanın hasadı gibi, kabul aslında çok bereketli değilim ve üretken; anlıyorum aslında kayıplarımın ne adı ne yüzü var ne de vefası can çekişen yürekten...

tamam diyorsun, şimdi orada dur! duralım bakalım -ki başka bir şans veriyor musun acaba bana? yani veriyorsun da mutlaka ben farkında olabiliyor muyum? diğer bir deyiş ise, farkında olma farkındalığının hatrına oturup koca bir gözün üstüne düşüncelerimden hepimiz için siper yapalım!