Hoşbeş

bir zeval düşkünü olarak biliniz beni!
beni hanenize bağlayıp asın: yeri geldiğinde çarpılayıp kapımı, dilime nüktedan bir hüzme basın!



27 Kasım 2011 Pazar

Mazeret

bir yılgınım belki bin yıldır yattığı uykudan uyanmak
istemeyen bir yılgın! böylece silmeye başladığım
doğrudur bütün hatıraları; zorbalığından kurtulmak için
gelecek çırpınışların!
afedersin küçük kız ve afedersin küçük bey! böyle olmadı biliyorum,
biliyorum bütün kelimelerin gereksiz olduğunu...
ne fark eder, yersiz cümleler kurup gideceksem eğer. bir başkasına dönüşmek
için binlerce yıl yılmadan uyumak arzusundaysam ne fark eder, bu umutsuz kapıda
unutup bütün kelimeleri beklemekte olduğumu, yani beni tek başıma kim fark eder?
üzgünüm evet, yerli yersiz kurduğum cümlelerden ve harcadığım kelimelerden bir kere
daha özür dilemeliyim! üzgünüm bu uyuşuk zaman  diliminde sıkışıp kalmış ruhumu
asla kıpırdatamadığından üzgünüm...
kimselere söz hakkım yok, olmasın da yüz görümlük cümlelerin hiçbir kıymeti, madem ben de
unutabiliyorum edilen her bedduayı ve şikayeti.
ver ellerini bana, yeni bir ben koşuyor bak yeniden kendine doğru. ve bana kelimelerden dağarcıklar
ve yeni hatıralar kuracak kadar cesaret ver! umutsuz bir gecenin dışkısı değilim inan, eminim
bir başka kimliğin esiriyim ben. ah beni benden suçlayan olmaz dileklerim olmasaydı, ah olmasaydı
silinmesini istediklerim! şimdi rahat değilim, bunca alev alaz ortasında nasıl olabilirim ki şekerim?

11 Kasım 2011 Cuma

Gelgelelim

lafı dolandırmadan söylemeliyim; ne kadar da çok oldun sen, ne kadar da senden olanlardan daha çoksun!
böyle iki-üç pazarlık kelimesi daha ardı ardına sıralayabilirsem eğer, aslında güzellenmeyen şairlerin bütün sırlarını açığa vurabilirim; deşebilirim yüreğindeki korkuyu bir alçağın, yahut bir hainin aklındaki bütün planları ulu ortaya saçabilirim.

bunu yapabilirim gibiyse de ilk başta, tarafım yoktur benim ve yaşam, en çok tarafsız olanlara değil tarafı olmayanlara acımasız davranmaktadır.

hal böyle ağam, hal böyle koyundaşım: yıkık bir köy evi terk edilmişliğinde, acınası bir çığlık halinde ve kimselerin dokunmaya zahmet buyurmadığı bir alemde kendiliğimden çokça kimselerleyim.
böyledir ağam ve koyundaşım: birbirimize sarılıp ana koyun ve çırıl çıplak bütün beklentilerden olduğumuz günler ne kadar da ileride ve geride, geride değil midir hepimizin en güzel günleri?

günler güzeldi, kimselerin olmadığı kalabalıkların içinde sen bir taraf, ben bir yansız yani tek yanlı olarak ağam, yüzsüz değil(d)im biliyorsun! ben tek yüzlüyüm, tek yüzgeçli. benden ancak bir ben çıkarabildim ağam, ancak bana yetecek kadar ben, yani ancak beni yapılandırabilecek kavilikte bir ben...

şimdi, kendi ağırlığımca düşüncelerin tam ortasında, arlanmaz bir soytarıymışçasına yani, yüreksiz pazarlıklara giriştiğim doğru ve yeminle diyorum ki, ben hain değilim bu halimle ve yüreğimde korku yokmuşçasına pazarlıyorum ne varsa elimde avucumda!

bil ki yine de ; söz verdim kimselere, söylemem...söylemem çok kimselere koyundaşım, demem ha konuşmadığımı:

-ki ben konuşmadım, konuşmadım ağam ve koyundaşım: konuşmadığımdan huzursuz, konuştuklarımdan uzakta bilinesi umutsuzum!