Hoşbeş

bir zeval düşkünü olarak biliniz beni!
beni hanenize bağlayıp asın: yeri geldiğinde çarpılayıp kapımı, dilime nüktedan bir hüzme basın!



16 Nisan 2012 Pazartesi

Mesnedi Yok

bu bendeki senlerin,
mesnedi yok, kuytusu yok!
doğrusu bu bendeki ahların,
sebebi tek, sonucu çok!

11 Mart 2012 Pazar

bunu da benim hesabıma yazıver garson bey!

ben nasıl olsa, kuytu bir köşe buluveririm. eğirilmiş bacaklarımdan fırlamış onca zihin bozucu kavganın, onca aşağılanmanın ve şaşaanın resmettiği bir kıyafet değil midir bu sendeki? yani yansıması değil mi, olmayacak dualara kalkan ellerin geri dönüşünün çaresiz!
peki!
ya senden arda kalanlara ne demeli? göğüsümün tam ortasına bıraktığın bu hançer, bütün harfleri yok etmedi mi geride kalan? yok etmedi mi sen çığlıklar içinde yeni bir yaşamı atıverirken içinden, benim içimden kopan "bırakma beni" çığlıkları, olanca hevesini yüreğimin her hücresinin sana bağlanmış...
peki!
öte yandan bakıyorum, yüzüm dönmek istediği yere gitmek istiyor, yok olmasına karşın. ah gönlümün en pür i pak köşelerinde meskun en yüce olan, ah bir sen beni affetsen!

7 Şubat 2012 Salı

Gerilim

henüz küçük bir kıvılcımdı içimde yeşerttiğim, bir acılı uzun hava-
havaya savrulan bir umuttu yani, benden habersiz. peki, şimdi şu
güzelim zamanların, elde avuçta kalan son şeyin doğrusu,
nasıl bir hükmü olabilecek senden ayrıca? düşünmüyor musun hiç,
hiç mi anlamlı değildi yani sen yeni bir yaşamı doğururken üstelik? peki,
bir çırpıda kıyıda kendini yok ediveren dalgalar gibi
kendi gönlünün rızasına binaen-
bir kirli kilere terk ederken gözlerimden çekip aldıklarını, aşırdıklarını
yüreğimden ve bir karanlık ışığa doğru yani savururken içimde nihayet yeşeren
yaşamı, heceyanı: anı anına her gerilimi hisseden bir idam mahkumu,
bir hüviyet meselesi yani; salya sümük sarılabilecek bir anne-
eteği bulamamak! senden kaçmak benim harcım değildir,
senin ardından koşarken kapaklandım zihnimin üstüne doğrusu bu:
üzgünüm yıllardır, hem de ne kadar çok sırf bu sebepten!

10 Aralık 2011 Cumartesi

Geldi Yeniden

yeni geldi, senden arda
kalan onca pılı pırtı! kaldı ki,
biz hep ağlağız ve kabul ediyorum,
bir pazar yerinde çığlık çığlığa umutlarımı
satıyordum!
yeniden gelenlere ve gelemeyenlere binaen...
hoşçakalın!

27 Kasım 2011 Pazar

Mazeret

bir yılgınım belki bin yıldır yattığı uykudan uyanmak
istemeyen bir yılgın! böylece silmeye başladığım
doğrudur bütün hatıraları; zorbalığından kurtulmak için
gelecek çırpınışların!
afedersin küçük kız ve afedersin küçük bey! böyle olmadı biliyorum,
biliyorum bütün kelimelerin gereksiz olduğunu...
ne fark eder, yersiz cümleler kurup gideceksem eğer. bir başkasına dönüşmek
için binlerce yıl yılmadan uyumak arzusundaysam ne fark eder, bu umutsuz kapıda
unutup bütün kelimeleri beklemekte olduğumu, yani beni tek başıma kim fark eder?
üzgünüm evet, yerli yersiz kurduğum cümlelerden ve harcadığım kelimelerden bir kere
daha özür dilemeliyim! üzgünüm bu uyuşuk zaman  diliminde sıkışıp kalmış ruhumu
asla kıpırdatamadığından üzgünüm...
kimselere söz hakkım yok, olmasın da yüz görümlük cümlelerin hiçbir kıymeti, madem ben de
unutabiliyorum edilen her bedduayı ve şikayeti.
ver ellerini bana, yeni bir ben koşuyor bak yeniden kendine doğru. ve bana kelimelerden dağarcıklar
ve yeni hatıralar kuracak kadar cesaret ver! umutsuz bir gecenin dışkısı değilim inan, eminim
bir başka kimliğin esiriyim ben. ah beni benden suçlayan olmaz dileklerim olmasaydı, ah olmasaydı
silinmesini istediklerim! şimdi rahat değilim, bunca alev alaz ortasında nasıl olabilirim ki şekerim?

11 Kasım 2011 Cuma

Gelgelelim

lafı dolandırmadan söylemeliyim; ne kadar da çok oldun sen, ne kadar da senden olanlardan daha çoksun!
böyle iki-üç pazarlık kelimesi daha ardı ardına sıralayabilirsem eğer, aslında güzellenmeyen şairlerin bütün sırlarını açığa vurabilirim; deşebilirim yüreğindeki korkuyu bir alçağın, yahut bir hainin aklındaki bütün planları ulu ortaya saçabilirim.

bunu yapabilirim gibiyse de ilk başta, tarafım yoktur benim ve yaşam, en çok tarafsız olanlara değil tarafı olmayanlara acımasız davranmaktadır.

hal böyle ağam, hal böyle koyundaşım: yıkık bir köy evi terk edilmişliğinde, acınası bir çığlık halinde ve kimselerin dokunmaya zahmet buyurmadığı bir alemde kendiliğimden çokça kimselerleyim.
böyledir ağam ve koyundaşım: birbirimize sarılıp ana koyun ve çırıl çıplak bütün beklentilerden olduğumuz günler ne kadar da ileride ve geride, geride değil midir hepimizin en güzel günleri?

günler güzeldi, kimselerin olmadığı kalabalıkların içinde sen bir taraf, ben bir yansız yani tek yanlı olarak ağam, yüzsüz değil(d)im biliyorsun! ben tek yüzlüyüm, tek yüzgeçli. benden ancak bir ben çıkarabildim ağam, ancak bana yetecek kadar ben, yani ancak beni yapılandırabilecek kavilikte bir ben...

şimdi, kendi ağırlığımca düşüncelerin tam ortasında, arlanmaz bir soytarıymışçasına yani, yüreksiz pazarlıklara giriştiğim doğru ve yeminle diyorum ki, ben hain değilim bu halimle ve yüreğimde korku yokmuşçasına pazarlıyorum ne varsa elimde avucumda!

bil ki yine de ; söz verdim kimselere, söylemem...söylemem çok kimselere koyundaşım, demem ha konuşmadığımı:

-ki ben konuşmadım, konuşmadım ağam ve koyundaşım: konuşmadığımdan huzursuz, konuştuklarımdan uzakta bilinesi umutsuzum!

26 Ekim 2011 Çarşamba

Deftere Yazalım mı?

eski bir defter kıvamında ellerime dokunuyorsun
ve biliyorsun ne kadar öteki olduğumu yıkıntılarının arasında durarak sensizliğin. düşündüğüm onca şeyin ayırdında, yani biraz da senin ardında, başka işlerin oluvermesiydi benim göğümde yağmur...
çorak topraklar ve çorapları gözlerimin içinde, kırmızısı kiremit ve bilekleri kan, yüreğinde taşıdıklarıyla tanrım ne de küçüktür insan! bir başka defterin, koparılmamış tek sayfasında geziniyorum: zaman kaldırıyor başımı yeniden bir başına ayağa, başımı göğsüne yaslıyorum ve senden arda kalanların hatrına, yani bir kürtaj masasındayım, ellerimde kağıtlar, beni kanattığın onca yer var ki, onca parça ve pinçik, yeter mi sanıyorsun göz yaşınca ağıtlar!

nihayet kimsenin olmadığı bir sokakta durarak çok da elverişli olamam alışıp verişmeye. oysa bu bir düşüncedir henüz zarı delinmemiş, mutlaka ispat edilmemiştir bu ve henüz deşilmemiştir cerahatı kim bilir! bir kez bakaydım yüzüne, bakabileydim ve susabilseydim keşke benden arda kalan kelimelerin hatrına. yanık bir defter yaprağı gibi koca yaşamın tam ortasında ve kokusu asla sana benzemeyen kıra dönmüş bir tutam saç; bense bir sokaktayım önümde bir başka ben, duruyorum öylece, nedense henüz doğmamışlardır neden, kayboluşlarına dileklerimin. sahi ben dileklerimi aramaktayken mi rastlamıştım sana, yoksa sen mi dilmiştin beni, geceni bulamışken eski bir defter yaprağı kana?